senin göğsünde bıraktığım aşk geçiyor
kimsesizliğin uğradığı her akşam
çoğalan her şey de azalan tek gerçek
ıssız bir limanda huzuru sebep bilenlerle düşüyor geceye
ay henüz kimse için küçülmemiş
ve ümitsiz yıldızların peşinde
dilenmemiş dillerde
ihram kadar beyaz olmayı bilenler
vuslat kadar acı içinde
döner döner döner
sema da bir gün yüzünü kuldan yana döner
değil mi ki bu yaşam eski bir hikaye
okur okur okur
can da okur canana
cananda okur acısı kalmış yarayla
öldüğümüz yer orada
gömülüyorduk
birlikte bastığımız o toprağa
göğüs kafesinde taht kurmuş nefsin
çığlığı bölmekten korkmayan hevesiyle
bir garip nefesmiş
alamadıkça anladı ruh
beden denilen yalnızlığın kafesiymiş
çırpındıkça muamma içimde yaşlanır
ahh ölüm…
oysa dedi ki bana
geçiyordum uğradım
kırılmış her şey de kalan tek parça
“sahibinin sesi’nden dinleyenlerin kalbinde yankılanıyor
kalp henüz kimse için atmamış
ve umutsuz seviler peşinde
aldatılmamış gözlerde
günah kadar siyah olmayı bilenler
zerre kadar kıymet peşinde
yanar yanar yanar
cehennem de bir gün terk edenler için yanar
değil mi ki aşk yürekte bir kesik
kanar kanar kanar
seven de kanar sevmeyene
sevmeyende kanayan kanadı kırılmış tek hece
gittiğimiz yer orada
eksiliyorduk
birlikte çıktığımız o yolda
alnının ortasında aç ve yoksul kaderin
çizgisini silmekten korkan kederiyle
bir garip ermiş
olamadıkça anladı sevgili
söz denilen aslında sus kadarmış
yazılmadıkça şiir içimde tükenir
ahh aşk…
oysa dedi ki bana
geçiyordum uğradım
(…akıntıya karşı yüzenlerin kaderi hep aynıdır…ya geçiyorsundur, ya da uğurlanıyorsun…)