Düşlerin Bedelini Yürek Öder..

Şiir Defteri

Çığlıklar düşünce gecemin yakasına, göğsümdeki bütün sevdalar uyanır
Kirpiklerime dokunur aşk, yüreğimdeki yorgunluk sevgiyle sarmalanır
Ruhumdan dökülünce sabırsız şiirler, yankım bekleyişlerle harmanlanır
Umutlar çekerken kör kuyulardan, yasaklı bir yürekte hüzün yudumlanır

Ne zaman suskuların gürültülü ormanlarında kaybolsam bir dost
merhabasına kapılır gider yüreğim. Saatler hızla emer zamanın acı
turunçlarını, vakit akşama vurur. Ne zaman resimlesen hayatı bir düşün
yaman ağrısı çözer yaralarımı. Gün kızıla vurur ve bir özlemin avuçları
yakar ellerimi. Ne zaman seni düşünsem, bir yangın aşar duvarlarımı,
sorgularla tüketirim tüm yaşanmışlıklarımı. Ne zaman gözlerin düşse,
sarsılırım kuru yapraklar gibi, özlerim çocuklar gibi.

Eski bir şehri izlerken savrulur saçlarım. Sebebim olursun, kuşlar
geçer üzerimden çığlıklarla. Göğsümdeki güneş gibi ta içime vurursun,
düşlerimde bir denizin türküsünü dilden dile söylerken gün yalnızlığa
oturur. Gül kokunsa, gülüşün karışsın tohumuna. Özlem bekleyişse
kolların dolansın bedenime. Sar sevdanla, kolla beni vefanla, çağır
beni yüreğinin asırlardır akan kutsal kollarına.

Bir duman daha savurarak yokluğuna kalkıp gideceğim buralardan. Az
sonra ne kuşların sesi, ne genzimi yakan geceden kalma izlerin keskin
kokusu yoracak beni. Birazdan sesini beklediğim bu ayyaş kayalıklardan
da gideceğim yar. Koca bir günün kalabalığına karışacak, yalnız
adımlarımı sürükleyeceğim inime. Yüreğime çektiğim hüzünlerin
oksijeniyle yaşama vuracağım kendimi. Sessizliğimizin kendimize
sarıldığı bu şehirde her şeye sünger çekerek ‘merhaba gerçeğim’
diyeceğim.

Her gül günü gelince yaprağını terk eder. Her çiçek gecenin suyunu
emerek güne gülümser. Sevda boylarında gül eker toprağa asırlardır
sevgililer ve gün gelir kavuşmayı sorgular. Şimdi, mevsim yaz, aylardan
haziran. Terli bir düş gibi yapış yapış bedenimdeki fanilam. Her özlem
kavuşmanın isyanıdır. Her sorgu yanık bir sevda kozasıdır. Savrul
rüzgâr, yak güneş, içimdeki yangına en iyi merhem asi gözlerindeki
hoşça kalın hazin tortusudur.

Zirveler umduğumuz dağ düşünüşlerimizle kıyılarında oyalandığımız bir
kayboluşun sahnesidir hayat. Her devrilişin çürük tutuşlarıyla yaralı
bereli gemiler geçer özlemin tek fenerli limanlarından. Her dalgayı
taşıran rüzgârdır kayalara ve hüzünler taşıdığımız gönül saklılarımızda
sevda koyu bir düşünüş kümesidir, bulutlar yağmuru taşır, özlem
gözyaşını. Dalga kıyıya vurgun bir ürpertidir, bunun için bırakır
derinlere tuzunu.

Sana bir başka dünyanın en değerli varlıklarını biriktirdim. Hiç
bilmediğin soylu güzelliklere sarılman için. Sana bir başka dünya
buldum, senden önce var olan bütün varsıl değerlerle kutsallığını
kıyaslaman için. Sana daha güçlü ve daha çok seven bir yürek oldum,
geriye dönüp baktığında üzülmemen için. Sana ben onlarca dünya kurdum
kadınım, içinde yaşanası mutlulukların bir an bile sorgulanmayacağı.

Aklımın yüzüne aslım yansıyınca durulur sularım. Bir savaş arabasıyla
yeşil baharlar ararım. Göğsümdeki erteli depremler, yüreğimdeki
geçilememiş mevsimlerle bir düşünüşün yıkık evlerinde seni beklerim.
Paslanmış zamanların tekeri çevrilir sevdaya, ruhumun karabasan
düşlerine hayat derim. Oysa hayattır gözlerine hüznün milini çeken,
gönlümü sevda uğruna delirten, anlamazdan gelirim. Kıyılır içimde bir
gerçek, görmez gözlerim, şükürler ederim.

Yaşanılan bütün anların haz sularından bir deniz yaratılır. Her günün
sancısı ve sevinci ayrıdır, kimi kırışık bir gülümseme, kimi damlanın
yanaktan kaydığı bir hüzün parkıdır. Gecelerin teri soğuttuğu anlarda
düşüncelerin efkârını götürür rüzgâr uzaklara. Özlenen kimi yardır,
kimi de uzaktaki yapayalnızlığı seçmiş çoban yıldızıdır. İç çektikçe
bir yıldız kayar bunun için karanlıkta, kayan sevginin gözyaşıdır,
bunun için asırlardır durmaz yerinde.

Gülüşlerinin kapsüllerini patlatan kavuşmalardan arta kalan zamanın
değişimleriyle adımlardın yolları, güneşi sırtına alarak. Kırık
günlerin odalarından çıkarak atardın en deli kahkahalarını. Gecenin
yarısına karışırdın ardından, yinelenmiş sarılışlarla kollarını
doladığın gerçeğine dönerdi yüzün, tükenmiş bir pastil olurdu sözün.
Savrulurdu gecenin yatağına özün, sokulurdu o an mevsimlerime en kıyım
hüzün.

Gecenin sol göğsüne yaslanarak bir yıldız aşırdım gökten. Okşanası
saçlarına iliştirmek için. Sevdanın devriyelerine verdim gönlümü,
yüreğindeki vefayı gizlemek için. Avuçlarındaki alevin harlı
ateşleriyle en karanlık denizleri geçtim, yanaklarındaki sevgi
incilerini aşk olarak seçtim, göğsünün çöllerinde kendimi kaybettim.
Şarapların en güzeliydin sen, sevdaların en özeli ve ben bu kocaman
kürede seni düşleyerek uykuların en masumunu seçtim.

Aklımı tarumar ettikçe yokluğun bir suyolunda açarım öfkelerimin
çıkınını. Başka âlemlerin kızgın süngülerini bağrıma saplar, güneşsiz
bir göğün altında yağmurlarını beklerim. Susar saatler, donar göller ve
kırılır tüm anılar. Dalgın bir adam olurum, kendi sularımda boğulurum,
işte böylesi anlarda yangınlı yüreğimin karmakarışık dağlarında
sensizliğin şarkılarıyla avunurum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İşlem Sonucunu Girin * Zaman sınırı tükendi. Lütfen CAPTCHA'yı yeniden yükleyin.